2014-01-20

MÜZİK ZATEN UMRUMUZDA DEĞİL

Noise müzik günümüzde yeni bir terim, çeşitli tarzların içine yerleştirilmiş bir unsur gibi algılanmasına karşın oldukça köklü bir geçmişe sahiptir.
Basit bir şekilde içeriğinden bahsederek yazıya başlamak istiyorum. “Noise” içinde ahenksizlik, kakofoni, belirsizlik ve gürültü gibi öğeleri barındıran avant-garde bir müzik tarzı için kullanılır. Yenilikçidir. Yaşamla doğrudan iletişim içindedir ve akademik değildir. Noise (müzik) yaparken yaşamdaki bütün sesleri kullanabilirsiniz. Teknolojik aletler, ayarlarıyla oynanmış devreler, gameboylar, sokaktaki dozer sesleri, metro anonsu.. Zira yaşamdaki her ses müziktir ve müzik yapmak/dinlemek için salonlara tıkılmamıza gerek yok!
Etkilendiği sanat akımlarından bahsedersek en başta dada sonrasında da fluxus akımı gelir. Fluxus akımı öncülerinden John Cage'in 4.33'ü verilebilecek en ünlü örneklerdendir sanıyorum. 


Aslında sanılanın aksine burada John Cage sessizliğin de bir müzik olduğuna değil, sessizliğin içinde insanların öksürmesine kapının çarpmasına, konuşmalarına dikkat çekmek istemiştir ve yaşamla müzik arasındaki sıkı bağı bu şekilde göstermiştir. Dumura uğratıcı etkisiyle de dikkat çekmiştir. 
Tarzın tarihsel gelişimine bakarsak ilk örneğini Luigi Russolo'nun verdiğini söyleyebiliriz. Luigi Russolo fütürist bir ressam olmanın yanında “L'Arte dei Rumori” (art of noise – gürültü sanatı) manifestosunu yazmıştır. Bir noise enstman olarak bilinen intonarumori onun icadıdır. Bu alet ile yaptığı müzik için; 


Cubism'den Dada'ya ve Sürrealizme birçok sanat akımıyla bağlantılandırılmış bunun yanında Pop art, Minimalizm ve Kavramsal Sanat gibi birçok akıma yol açmış olan Marcel Duchamp'ın da
gizemli bir noise çalışması vardır. “With Hidden Noise” 


Avantgarde olarak noisedan bahsederken Edgard Varese'i es geçmek olmaz. Edgard Varese sesin bağımsızlığı konusunda müzikte en önemli adımları atmıştır. Le Corbusier ile 425 adet hoparlör ile gerçekleştirdikleri “poeme electronique” ve bunun dışında siren gibi mekanik enstrümanlar kullanmasının yanında "avant-garde yoktur, geriden gelen insanlar vardır" sözüyle de kafamıza kazınmıştır. 
George Antheil da Edgard Varese gibi bu alanda ilk mekanik sesleri kullanan sanatçılardandır. En bilinen eseri ise dönemin dada filmlerinden Ballet Mecanique'in müziğidir.


Mekanik seslerden bahsetmişken Arthur Honegger 1924 yılında ilk kez Paris'te yorumlanan Pacific 231 adlı eseriyle büyük bir başarı yakalamıştır. Pasific 231'de saatte 160 km hızla gitmekte olan 300 tonluk bir lokomotifin raylarda oluşturduğu fiziksel gücü duyurmak amaçlanmıştır. Bu eseri aynı adlı (Pacific 231) 1949'da çekilmiş ödüllü Jean Mitry filminden dinlemenizi öneririm. 


Görüldüğü üzere noise, bir indie rock grubunun şarkısında kendine yer bulmaktan çok fazlasıdır. Kendine ait güçlü bir tarihi ve karakteri vardır. Fakat örnek verdiğim isimlere bakıldığında akademik yanlarının kuvvetli olması sebebiyle yanlış bir intiba oluşabilir. Bu yüzden Pierre Schaeffer'ın 1940'larda telaffuz ettiği bu akım için oldukça önemli olan "musique concrete" teriminden söz etmek istiyorum. "musique concrete" somut müzik anlamına gelir. Müziğin somut olması ise kağıt üzerine nota yazarak değil, önceden belirlenmeden deneysel olarak üretildiğinde mümkündür. Öğretilmez, öğrenilmez. Ve bu da akademik müziğe kökten elveda demektir ki bu yönden bakıldığında daha aykırı ruha sahip bir genre tahayyül edemiyorum.
Peki noise bir genre mıdır? Bununla sınırlanabilir mi? Hatta daha ileri gidersek “müzik” ile sınırlandırılabilir mi? Eğer noise'ı müzik olarak, müzik olarak tasarlanmış noise olarak ama müziğin dinlendiği koşullarda duyulması için dinleyeceksek, bir yerlerde yanlış bir şey var demektir. Dinleyici noise müziğin içinden, içinde veya üstünden geçecek bir yol bulmaya çabalar ama bir noktada pes eder: ritimler bulunacak, frekanslar takip edilecektir.. Noise müzik, siz dinlemeyi öğrendikçe veya yerleşmeyi reddedişini kabullenince değil kabul etme veya reddetme konumunuzu kaybettiğinizde ambiyans haline gelir. Belki ancak "tecrübeli dinleyici" tam albümler ve konserlerle başa çıkabilir ve Merzbow'un buna cevabı 50 CD'lik Merzbox şeklinde hazırdır.
Bugünün kısıtlanmış müzik endüstrisinde hem gülünç "dünya müziği"ni hem de Attali'nin ipuçlarını verdiği gerçek dünya müziğini görüyoruz. Bu belirli versiyonların yanında bir başka anti-global müzik var: Japon noise müziği!
Japon Noise müziği 1970'lerin başlarından beri vardır ve 1980'lerin sonlarından itibaren nüfuzu gittikçe artmıştır. En temel japon noise örnekleri olarak free improv stiliyle Hijokaidan, yıkım teması ile tehlikeli performanslar veren Hanatarash ve Merzbow adıyla bilinen Akita Masami verilebilir. Ben özellikle hem çok daha fazla tanındığı, hem de “gürültü”yü kavrayış biçimini kendime daha yakın bulduğum için Merzbow'u ele almayı tercih ediyorum. 
Merzbow Attali'nin tespit ettiği ikili belirsizlik oyununu oynuyor: heryerde var olan ses, noise haline gelme, noise'ın arkaplanlaşması. Merzbow müziği, müziğin yıkıntılarından oluşuyor: atımlar, feedback, tıslamalar, patlamalar, distorsiyonlar, saf tonlar, çığlıklar, makine gürültüleri - hepsi aşırı yüksek sesle çalınıyor. Öyle görülüyor ki Merzbow'un avant-garde'ın tanımı olduğu iddiası yapılabilir. Bu sanatı daimi olarak yeniliyor, sınırlarını ileri taşıyor.  Paul Hegarty Teori ve Japon Noise makalesinden Merzbow'dan şu şekilde bahsediyor: “Merzbow bokla dolu bir evin içinde veya dışında yaşamak istemiyor. Yeni bir boktan evde yaşamak da istemiyor: içinde yaşamak için, içinde yaşadığı evi yıkmak istiyor. Ama bu bile fazla: Merzbow aslında kırık şeylerden oluşan dökük bir ev bulup onu yıkmak istiyor. Tekrar tekrar.” Sanırım Merzbow'u en iyi şekilde ifade eden cümleler bunlar. 
Noise'ın tarihsel süreci içinde veya Güncel Japanoise ile ilgili verilebilecek örnekler sınırsız. Tarzı icra eden isimlere ufak çapta bir araştırma ile anında ulaşılabilir. Bu yüzden ben bu yazıda özellikle tarzı büyük ölçüde etkilemiş isimlere odaklanıp, sanatsal ve politik duruşundan bahsetmeyi tercih ettim. Noise sanatsal olarak da politik olarak da hayatımızın her alanında mevcut ve olmaya da devam edecek. Gürültü'den kaçış mümkün değil. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder